
SERDAR ÖKTEM

ESRA BERKMAN KANUN- PİYANO KONSERİ
Geçenlerde kulakların pasını gideren nefis bir konser dinledim. Bu yazımda sahneye çıkan iki sanatçı hakkında da yorum yapmak ve ülkemiz müziğinin tozunu almak istiyorum.
Konser Haçatur Avetisyan’ ın kanun piyano üzerine besteleri, halk müziğinden kanuna transkripsiyonları ve Ermeni ve Batılı bestecilerin kanuna transkripsiyonları şeklinde düzenlenmişti. Ermenilerin ana yurdu bildiğiniz gibi Anadolu toprağı, yıllarca Osmanlı yönetiminden yaşayan bu ulusun müziğinin bizim müziğimizden çok ayrı olması mümkün değil. Ancak kanundan bu tınıların çıkması ne yazık ki Türk halkının şimdiye dek duyduğu bir şey değil. Neyse ki bu satırların yazarı buna epeyce tanık olmuş durumda.

Öncelikle eserlerin ortaya çıkışının kısa öyküsünü anlatayım isterseniz. Esra Berkman geçtiğimiz yıllarda 2 kez Ermenistan’ a gitti. Orada uzun süre kalarak Ermeni kanun, ve kanun- piyano eserlerinin neredeyse tamamının notalarını topladı ve çok ünlü bir Ermeni kanuncunun evinde ağırlandı. Bu da onların günlük yaşamıyla ve kültürüyle yoğun bir temas kurmasını sağladı. Türkiye’ ye döndüğünde bu eserleri seslendirmenin bir yolunu bulmaya çalıştı ve şu anda doktorasını da yine Ermeni kanun eserleri üzerine yapıyor.
Peki bu eserlerin özelliği ne? Yıllarca kanunu Biz heybeli’ de mehtaba çıkarken’ de arkada tınlayan bir saz olarak duymaya alışmış Türk seyircisinin onu Batı tarzında bir solist saz olarak dinlemesi oldukça değişik belki de zor gelebilir kulaklara. Ancak Kanun yapısal özelliklerinden dolayı piyanoya çok yakın tınılar veren ve bir solist saz olarak son derece olumlu özelliklere sahip bir enstrüman olarak karşımıza çıkmakta Ermeni eserlerinde. Ermeni müziği Anadolu’ dan gittikten sonra yoğun biçimde Rus müziğinden ve eğitiminden etkilendiği için olsa gerek, Ermeni müzisyenler 20. yüzyılda yoğun biçimde Kanun- piyano eserleri ya da Kanunun solist saz olduğu klasik müzik tarzında eserler verdiler. Bunlar gerçekten melodileri ve tınılarıyla kulağı son derece mutlu eden eserler. Ve gerçek şu ki onlar bu eserleri verebilirken onlardan hiçbir eksiği olmadığını düşündüğüm bizim müzisyenlerimiz neden hala aynı batakta dolanıp dururlar anlamış değilim.
Piyanist Nazıl Işıldak harika bir eşlikçi olduğunu ve öne çıkması gereken yerlerde de son derece rahat bir şekilde güçlü tuşesiyle solo yapabileceğini gösterdi. Piyanistliğini, tuşesini, eserlere hakimiyetini takdir etmek gerek.

Esra Berkman ise genç Türk kanuncuları arasında Ruhi Ayangil’ in öğrencisi olmanın verdiği büyük avantajla hangi doruklara çıkmaya aday olduğunu gösterdi. Batı tarzı kanun çalmanın çok sesli müzik içinde yoğrularak kanun çalmanın birçok güzelliğini sergiledi dün akşam. Ve dikkat çeken bir şekilde tuşesinin güçlendiğini ve rahatladığını gördük. Esra Berkman araştırmacı ve bilim adamı kişiliğiyle Türk müziğine gelecekte büyük şeyler katabilecek bir müzisyen olduğunun işaretlerini vermeye başladı. Ermeni müziğini hiçbir ön yargıya kapılmadan alıp konserlerde seslendirmeye başlamak, Anadolu müziğinin Batılı çok seslilikle harmanlanmış güzelliklerini sergilemeye başlamak demektir. onu bu çabasından dolayı kutluyorum ve yükselen müzisyenliğinden dolayı tebrik ediyorum. Kendisine bile henüz söyleme fırsatı bulamadığım tek eleştirim vücut dilini geliştirmesi yönünde olacaktır. Rahatladığı ve batılıların deyimiyle “let it go” serbest bırakmayı öğrendiği ölçüde sahnede daha başarılı bir görüntü çizecektir.
Türk müziğinin önündeki en büyük engelin tutucu besteciler ve köşe başlarını tutan Türk müzikçileri olduğunu biliyoruz. Türk müziği en büyük açılımını muhakkak ki ayaklarını Türk toprağına basarak ama çok sesli müzik içinde batılı kalıplara yaslanarak eserler vermeye başladığında gösterecektir. Biliyorum bu sözlerime en çok Türk müzisyenleri itiraz edecek ama çağımızın dünyasında tek sesli müzik içinde üstelik sadece kendi sınırlarında kalarak uluslar arası eserler vermek söz konusu değil. Elbette kendi tarihsel müziğimizi, müzik kalıplarımızı koruyalım o dalda da eserler verelim ama uluslar arası sistem içinde onun gerektirdiği ölçülerde çalışmak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Dün neden Ermeni bir bestecinin kanun piyano bestelerini ve uyarlamalarını dinledik ki? Neden bunu Ruhi Ayangil ya da Esra Berkman yapmıyor? Ya da konservatuarlarımızın kompozisyon bölümleri gözlerini biraz da kendi topraklarına çevirip öz sazlarının özelliklerini de tanıyıp iki kültürü, iki müziği birleştirici eserlere imza atsalar ve bir Ermeni kanuncu buraya gelip bu eserleri toplasa kötü mü olur? Ki belki Ud buna uygun olmayabilir ama dün akşamın da kanıtladığı gibi Kanun batı müziği tınılarını son derece hoş veren ve piyanonun yanına çok yakışan bir enstrüman. Örneğin neden kanun quartet olmaz. Kanun, piyano, arp ve gitar birbirine yakışmaz mı sizce? Kanun- piyano- arp üçlüsü, kanun- piyano flüt ya da ney üçlüsü neler yapmaz ki? Yani desteğini Anadolu müziğinden alan gerek yeni besteler gerek anonim eserlerin transkripsiyonu son derece mümkün. Bu şekildeki bestelerimizi bu üçlüler ya da dörtlülerle caz formunda yorumlayabiliriz. Klasik müzik alanına kayıp yeni bir kanun konçertosu yapabiliriz. koskoca cumhuriyet tarihi sadece Hasan Ferit Alnar’ ın tek bir Kanun konçertosuyla duruyor, olacak iş mi bu. Kanun üzerine yeni konçertolar, yeni sonatlar yazılmaz mı sanıyorsunuz. Herkes ülkenin kültürünün yozlaşmasından şikayet ediyor ama iş çalışmaya, eser vermeye gelince batının taklidinden başka bir şey olmayan eserler vermek kolay geliyor. Önemli olan kendi öz kültürümüzü o müziğin içine monte edebilmektir.
Esra Berkman için son bir söz; konserleri ezberden çalmaya başlayıp eserlere kendi duygularınızı ve yorumlarınızı katmaya ne dersiniz?