
SERDAR ÖKTEM

KADIN VE MÜZİK

MARIA ANNA MOZART
Bu yazıya aslında kadın ve doğurganlık diye de başlamak mümkün olurdu. Çünkü müziği doğurmak olarak algılarsak kadın zaten müzisyenlerin en yeteneklisidir. Kadın çocuğunu doğururken ve onu karnında taşırken elbette dünyadaki sanatların en güzelini yaptığını ve doğurgan olduğunu biliyor. Çocuğunu doğurduğu gibi müziği de doğuran kadındır aslında. Ama dünyada çok tartışılan şöyle bir yargı var kadından sanatçı olmaz. Elbette sanatı batılı anlamda ele alıyorum. Resim, Heykel ve müzik alanında. Birçok insan bu konuda görüş bildiriyor ve kimi zaman kadınların yeterli sanatsal yeteneğe sahip olmayan bir tür olduğu söyleniyor. Ona bakarsanız bilim insanları içinde de kadınların sayısı erkeklere oranla daha az. Aslında sosyolojik olarak bunu kavramak çok kolay ve sanırım iki nedeni var. insanoğlu ağaçtan yere inip düzlüklerde ayağa dikilmek zorunda kaldığında önce avcı toplayıcı olarak hayatını sürdürmüş ama daha sonraları sabit noktalarda yaşamaya ve yaşadıkları bölgenin çevresini çitle kapamaya başlamıştır. Bu da erkeklerin ava gitmek için köyden çıkmasına ve kadınların çocuklara bakmak ve erkeğin getirdiği avdan yemek yapmak için evde kalmasına neden olmuştur. İşte kadının kapatılması önce çitle sonraki bin yıllarda başörtü ve çarşafla böyle başlamıştır. Dışarıda olan erkek bütün üretim araçlarını yaratmış ve yararlanmış ve avcılıkta ve sonra tarımda bunları kullanan kişi olmuştur. Evde kalan kadın ise ister istemez erkek egemenliğine girmiş ve o ana kadar toplulukların bütün tanrıları kadınlardan oluşmasına rağmen bu kapatılmayla birlikte tanrılar da erkekleşmişlerdir. Üretim araçlarından yoksun kalan kadın toplumsal anlamda da zayıflamış ve geriye düşerek ekonomiden çekilmek zorunda kalmıştır. Ve elbette sanat erkek egemenliğine girmiştir. Ayrıca her insanda erkek de olsa bir dişil yön vardır ve bu da doğurma isteğidir. Kadın bunu olgunluk çağının en tepe noktasında doğal olarak ister ve doğuramazsa zaten organik olarak hastalanır. Ve erkek doğurma isteğini kendini resme ve müziğe vererek gidermiştir. Bu da onun kadından çok daha fazla ürün vermesine neden olmuştur. Kadınsa bunun tam tersi açıda kalarak çocuğunu doğurarak doğurma isteğini kaybetmiş ve sanat yapma enerjisini de organik olarak doğurduğu çocuğuna akıtmıştır.
Çünkü kadının çocuk bakmaktan sanat üretmeye zamanı olmamıştır ki. Bu eşitsizlik binlerce yıldan beri süregelmekte ve bu yüzden erkeklerin sanat alanındaki verimliliği kadından daha fazla gibi görünmektedir. Buna belki de en güzel örneklerden biri Mozart ailesindedir. Gerçi oğul Mozart son derece büyük bir yetenek olarak ayrı değerlendirilmesi gerekse de onun ablası Nannerl çok ciddi anlamda bir müzik dehası, besteci ve virtüözdü. Ancak Mozart’ ın üstün yetenekleri ortaya çıkınca ve toplumsal durum gereği, baba Leopold Mozart oğluna ağırlık vermiş ve Nannerl resmen evde bırakılarak, onun tarih sahnesinde hiçbir iz bırakmamasına neden olunmuştur. Aslında beyin hacmi/ vücut oranlarına baktığımızda zeka ve yetenek açısından bu iki cins arasında hiçbir fark görülmemektedir. Zaten dünyanın en azından batı dünyasının şu anda geldiği ekonomik ve sosyolojik gelişmeler nedeniyle kadın evden artık kendini kurtarmıştır ki, bu da ancak 50-100 yıllık bir mesele olarak görülebilir- yani arada hâlâ binlerce yıllık bir açık var- ve kadın üretim araçlarına katılarak, toplumsal ve sosyo- ekonomik yaşama katılarak kendi ürünlerini vermeye başlamıştır.
Zaten 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadınların resimde, heykelde, seramikte, müzikte yoğun eserler verdiklerini görmekteyiz. Çünkü kadın artık okumuş, toplumsal yaşama katılmış, ekonomik olarak özgürleşmiştir. Bunun sonucu olarak boşanmalar artmış, evlenmeler azalmış, özellikle batı dünyasında doğum oranları azalmıştır. Ve bununla doğru orantılı olarak ve tezimizi destekleyecek şekilde kadın sanatçıların oranı doğum oranının azalmasıyla birlikte artmıştır. Bu da yapacağımız bir gelecek projeksiyonunda kadınların da en az erkekler kadar ya da onlardan üstün dehalar çıkaracaklarını ve yüksek düzeyde eserler vereceklerini göstermektedir. Ancak batı dünyasında doğurganlığın azalması ama doğu dünyasında artması dünya üzerindeki başka dengeleri etkilemekte ve bu da doğu toplumları bu doğurganlıkta ve yüksek nüfusun getirdiği eğitim sorunları yüzünden eğitimsizlikte devam ederse uzak geleceğin tehlikeli başka bir boyutunu ortaya çıkarmaktadır ama bu başka bir yazının konusu...